Londra'yı anlatıp da Harrods'dan bahsetmemek olmaz! Burası dünyanın tartışmasız en ünlü department store'u! Sadece alışveriş yapma amaçlı değil, turistik amaçlı da gidilen dev bir mağaza. Turist ziyaretlerinde ünlü saat kulesi Big Ben'le bile yarıştığı söyleniyor!
2000 m2 büyüklüğündeki bu mağazada aklınıza gelebilecek tüm lüks markalar var. Kadın, erkek, aksesuar, kozmetik, parfüm, yemek, şarap, çay, hediyelik, havlu, çarşaf, neler var neler... Sadece pahalı şeyler var diye düşünmeyin, 4.katta bulunan Way in trendy fashion bölümünde Miss Sixty, Warehouse, All Saints gibi markalara bakarak normal fiyatlar ödeyerek eliniz dolu ayrılabilirsiniz.
Biz oradayken 50% indirim vardı, özellikle kozmetik ve parfüm bölümü uğramaya değerdi zira içeride yaşanan mücadeleden de bunu anlamak mümkündü :) Güneş gözlüklerinin bulunduğu kısımda da her şey kapanın elinde kalıyordu! Ben de kendime Marc by Marc Jacobs bir güneş gözlüğü kaptım :)
En alt katta bulunan hediyelik bölümüne kesinlikle uğramalısınız. Harrods çayları, bisküvileri güzel kutularıyla hediye almak için ideal. Hem keyifli hem hesaplı.
Yemek bölümleri de kesinlikle bakmaya değer, aç olmasanız bile iştahınız açılacak emin olun. Hava güzelse buradan aldığınız yiyecekleri paketletip Hyde Park'a giderek çimlerin üzerinde yayılarak yiyebilirsiniz!
Ünlü Harrods ayısı, 1900 Pound verirseniz sizin olabilir :)
İnanması güç ama 1834'te küçücük bir çay dükkanı olarak kurulmuş mağaza, zamanla büyüyerek ve defalarca el değiştirerek bugünkü halini almış. Muhammed El fayed geçtiğimiz ay 1.5 Milyar Pound'a Harrods'ı Katar Holding'e satmış. Muhammed El Fayed, biliyorsunuz Lady Diana ile trafik kazasında hayatını kaybeden sevgilisi Dodi El Fayed'in babası. El Fayed, Diana ve Dodi için bir anma köşesi oluşturmuş. Bir de herkesin yazabileceği anı defteri var, deftere notunuzu bırakırken daha önce yazılmş notlara da göz atmadan ayrılmayın, ilginç şeyler okuyacağınıza bahse girerim!
Ben indirimde bile 2000 Pound'a düşmüş Matthew Williamson elbiselerin arasında kaybolmuşken eşim de çaktırmadan (İngilizler pek kızar böyle şeylere :) bu fotoğrafları çekmiş sizin için, koymamak olmaz :)
Harrods ile ilgili bazı eğlenceli bilgiler,
Yoğun bir günde mağazayı 100.000'den fazla kişi ziyaret ediyormuş!
İlk yürüyen merdiven 1898'de Harrods'da kullanılmış!
1927'de Harrods'ın sahibi ile Selfridges'ın sahibi kimin daha çok kar elde edeceği ile ilgili iddiaya girmiş. Selfridges kaybetmiş, bunun anısına Harrods'a hediye ettiği gümüş plaket halen alt katta sergileniyormuş.
Harrods daha önce bir defa 62,000 Pound değerinde safir ve elmas taşlarla süslenmiş ayakkabıyı koruması için Mısır'da kobra yılanı getirtmiş!!!
Office London, İngiltere'nin trendy ve üstelik uygun fiyatlı ayakkabı mağazalarından biri. Sıkıcı ismine rağmen modelleri oldukça renkli ve çeşitli!
Daha önce Fransa'nın Nine West'i Jonak'tan bahsetmiştim. Office London'da İngiltere'nin Nıne West'i unvanını aldı benim gözümde. Clog, babet, wedge, oxford, hangi model ayakkabı isterseniz bolca çeşit var! Sadece kendi markaları değil, farklı bir çok markayı da satıyorlar. Tiger, Hunter, Havaianas, Nike, Adidas bunlardan bazıları. Nike'ın Office için tasarlayıp ürettiği özel modeller dahi bulunuyor. Bir çok yerde mağazaları var hatta bazı department store'larda da satılıyor, en büyük mağazası tabii ki Oxfor Street üzerinde olanı.
Bu arada gördüğüm kadarıyla İngiliz bir çok marka sosyal medyada oldukça ileride. Markaların blogları, twitter hesapları oldukça aktif çalışıyor. Office'in blogu da güzel bir örnek olabilir buna. Ayrıca ilgilenenlere Office internetten de satış yapıyor ve anladığım kadarıyla Türkiye'ye de gönderimleri var. Ben internetten alışveriş yapmayı sevememiş biriyim ama sevenler için bakmaya değer...
Londra'da radarıma takılan ve mağazasında keyifle zıp zıp gezdiğim bir marka oldu, Jack Wills! Yolunuz düşer de sokaklarda pembe lacivert çizgili poşetlerle dolaşan insanlar görürseniz onların, Jack Wills'ten çıkmış zevkli insanlar olduğunu anlayabilirsiniz!
Ben mağazaya girer girmez Urban Outfitters'a benzettim, genelde Abercrombie & Fitch'in İngiliz versiyonu diyor herkes ama kendileri çok kızarmış! Tamamiyle İngiliz tarzını yansıtmak gibi bir vizyonları varmış!
Alabildiğine sweat shirt, eşofman ve çok sayıda farklı spor ayakkabı bulabilirsiniz mağazada ama kızlar için kabarık etekler, elbiseler bulmak da mümkün ama hepsi spor kumaşlardan. Özellikle erkek koleksiyonlarını oldukça başarılı buldum, ilgilenenlere duyurulur!
Üç katlı mağazanın dekorasyonu da inanılmaz eğlenceliydi. En alt katında kocaman bir araba, rahat koltuklar, sıra sıra Mac bilgisayarlar ve ücretsiz internet, en üst katta banyo temalı eğlenceli dekorlar... Hiç bir şey almasanız da gezmesi oldukça keyifli bir mağaza!
Keşke Türkiye'de de olsa ama maalesef sadece İngiltere, İrlanda ve Amerika'da mağazaları var o yüzden buralara giderseniz kaçırmayın!
Dünya onu önce Hollywood yıldızı olarak tanıdı, 5 yılda 11 film çekti, Country Girl filmindeki rolüyle Oscar kazandı! Son filmlerinden birinde prenses rolündeydi, sonra film gerçek oldu, 26 yaşında Cannes Film Festivali'nde Monaco Prensi Rainier ile tanıştı, 27 yaşında evlendi, Monaco Prensesi oldu! MGM'in çektiği son filmi ise kendi düğünü oldu!
8 günlük gemi yolculuğuyla New York'tan Monaco'ya giderken yanında 60 tane valiz ve güvertede onu karşılamayı bekleyen 50.000 kişi vardı!
Tüm bunları yaparken en çok da tarzıyla, kıyafetleriyle, aksesuarlarıyla konuşuldu! Kullanmayı çok sevdiği Hermes Kelly çanta ismini onun adından aldı, aktrisken de moda dünyası stilinden çok etkilendi, High Society filminde giydiği pembe ikili seti bulmak için insanlar Londra'daki tüm mağazaları aradı! Prenses olduktan sonra bu etki daha da arttı. Evlendiği sene tüm Haute Couture koleksiyonları ondan ilham almıştı! Grace Kelly stili bir ikon haline geldi, Madonna hatta Mika şarkılarına konu oldu, Kate Winslet, Gwyneth Paltrow, Sarah Jessica Parker bile onu taklit etti...
Londra Victroria & Albert Museum'da Grace Kelly Style Icon isimli sergide, filmlerinde ve özel hayatında giydiği kıyafetlerin, aksesuarların bulunduğu sergiye gitme şansım oldu! Bu, Londra'da en bayıldığım aktivitelerden biriydi, çok beğendim! Geçmişten kendi ikonunu seç deseler ben hep Audrey Hepburn'u seçerim ama bu sergiden sonra Grace Kelly'e olan sevgim ve sempatim oldukça arttı :)
Sergide, giydiği kıyafetlerin kendilerini ve bu kıyafetlerle çekilmiş fotoğraflarını görmek, aynı zamanda nerelerde giydiğini öğrenmek inanılmaz keyifliydi! Kendinizi Grace Kelly'nin dünyasında, gardrobunda buluveriyordunuz adeta! Zaten özellikle çok önemli anlara tanıklık eden elbiseleri seçilmiş... Filmlerinin en önemli sahnelerinde giydiği kıyafetler, prenses olduktan sonra önemli ülke ziyaretlerinde, davetlerde giydiği zevkli elbiseler... Hepsi de birbirinden güzel ve gerçekten o kadar zamansız ki, bugün bile giymekten sonsuz zevk alınabilecek klasiklikte!
Paris ziyareti sırasında giydiği Balenciaga elbise ve ceket,
Jackie ve John F. Kennedy'i karşılarken giydiği yeşil Givenchy elbise ve modern türbanı,
Londra ziyaretinde giydiği Yves Saint Laurent elbise,
En çok beğendiklerimden biri ise Madame Gres tarafından hazırlanmış bu elbise idi,
Elbiselerinin çoğu ince belli, ince kemerli Christian Dior'un New Look akımının şahane elbiseleri idi. Zaten en sevdiği ve tercih ettiği marka Christian Dior, öyle ki elbiselerini markanın tasarımcısı Bohan'ın skeçlerinden birlikte seçiyorlar ve Onun için özel olarak hazırlanıyor! Prenses olmak böyle bir şey olsa gerek :)
Grace Kelly'nin gelinliğinin de tasarımını yapan Helen Rose'a ait bir çizim,
Sevdiği ve giydiği diğer tasarımcılar arasında Balenciaga, Givenchy, Yves Saint Laurent ve Chanel de var!
Dikkatimi çeken ve hoşuma giden şeylerden biri prenses olduktan sonra dahi kıyafetlerini birden fazla ve farklı yerlere giymesiydi! Şimdiki celebrity dünyası ile karşılaştırınca bir prenses için oldukça mütevazı bir hareket gibi geliyor değil mi? Ayakkabılarını dahi klasik ve bir çok elbiseyle uyabilecek modellerden seçermiş...
Tarzının en belirgin yanlarından biri de beyaz eldivenleri! Bir çok kıyafetini tamamladığı bu güzelim eldivenler de sergide vardı...
Grace Kelly'nin bir çok fotoğrafında gözlük taktığını görebilirsiniz, asıl sebep gözlük kullanmayı sevmesi değil, gözlerinin bozuk olması imiş. Farklı modellerde gözlükler kullanarak bunu silinin bir parçası haline getirmeyi başarmış gerçekten ve bu gözlüklerin hepsini sergide de görmek gerçekten harikaydı,
Mücevherleri, prenses tacı ve takıları ise kelimelerle anlatılmaz sanırım :) Tüm mücevherlerini Van Cleef & Arpels hazırlıyormuş o dönem, zaten serginin sponsoru da onlar olmuş...
Grace Kelly tarzının en belirgin özelliklerinden biri ise hala taklit edilen saç modelleri! Sergide tüm saç modellerinin çizimleri vardı! Ünlü kuaförü Alexandre katlacağı davetlerde yapacağı saç modellerini önce prenses için çizermiş! Gündüzleri daha sade modeller, gece ise ek saçlarla daha gösterişli modelleri tercih eden prenses gerçekten her zaman asil ve güzel...
Serginin beni en kalbimden vuran kısmı ise Grace Kelly'nin kendine ait Hermes Kelly çantayı görmek oldu! Kullanmayı çok sevdiği taba rengi çanta üzerinde çiziklerle ama hala çok güzel bir şekilde orada duruyordu... Sergide fotograf çekmek tabii ki yasaktı ama bir fotoğraf çekme hakkı verseler kesinlikle o çantayı çekerdim... :)
Grace Kelly çoğunlukla çok sade bir tarzı olmasına rağmen aslında çok gösterişli seçimler de yapmış zaman zaman ama bu gösteriş hiç bir zaman onun gölgesinde kalmamış. Kendi güzelliği her zaman ön planda olmuş! Klasiğe olan sevgisi hiçbir zaman bitmemiş, 'Simplicity' onun tarzını en iyi anlatan tarif olmuş her zaman.
Grace Kelly'den stil anlayışına dair bazı inciler:
'I think it's important to see the person first, clothes afterwards.'
'I have to choose simple clothes because when I wear too dramatic, I seem to get lost.'
'I just buy clothes when they take my eye and I wear them for years.'
Evlenmeden uzun zaman önce birlikte olduğu ünlü tasarımcı Oleg Cassini ise onun için şöyle demiş,
'Loyal to her clothes the way she was to old friends.'
Sergi, Londra Victoria & Albert Museum'da 26 Eylül'e kadar devam ediyor. Yolunuz Londra'dan geçerse mutlaka 1-2 saatinizi ayırmalısınız. Serginin sonundaki gift shop'ta sergiye gelmiş yaşlı teyzelerle sohbet etmeli, kendinize bir Grace Kelly filmi hediye etmelisiniz. Benim kadar şanslıysanız müzenin bahçesinde çimlere yayılıp sandviçinizi yiyerek mutlu ve ilham dolu bir şekilde oradan ayrılmalısınız :)
Bu kadar ısrar, fotoğraf, anlatım yetmedi mi o zaman Reuters'in sergi ile yaptığı haberi de izlemenizi tavsiye ederim,
6 günlük Londra tatilimizden dün döndük. Çoook güzel bir şehri arkamızda bıraktık, dolu dolu harika günler geçirdik! Hava, şansımıza her gün t-shirtle gezilecek kıvamdaydı, Londra için inanılır gibi değil ama bir damla yağmur bile yağmadı!
Tesadüfen bu tatile denk gelen 4. evlilik yıldönümümüzü mutlu mesut kutladık :) Devamlı sokaklarda geçen 6 gece 5 gün bize yetmedi, dönüş yolunda bir sonraki gelişimizde yapacaklarımızın listesi uzadı gitti... :)
Gittiğim sergiler, gezdiğim mağazalar, pazarlar... anlatacak çok şey var! Hepsi yavaş yavaş gelecek... Bu arada sanmayın ki sizi unuttum! Blogumu ve sizleri çok özledim, o yüzden oradan sizlere hediyeler aldım! Önümüzdeki günlerde burada olacaklar, simdilik ipucu olarak Urban Outfitters ve Topshop make-up line diyorum ve sizi çektiğimiz fotoğraflardan bir demetle başbaşa bırakıyorum... :)
(Not: Foto açıklamaları için sag üstteki show info'ya basınız)
Bugün çok heyecanlı bir gün çünkü yarın sabah eşimle Londra yolcusuyuz! İlk gidişim değil ama ilki 16 yaşında olduğu için ilk gibi hissediyorum, eminim o zaman olduğundan çok daha farklı gelecek her şey bana ve tabii ki eşimle orada olmak daha da keyifli olacak!
Cumartesi'ye kadar oradayız ve Londra'nın altını üstüne getirmek niyetindeyiz :) Oradan post yazabilecek miyim çok emin değilim ama döndüğümde bombardımana hazırlayın kendinizi :)
Hussein Chalayan'ın bir çok şehir gezen sergisi sonunda İstanbul'a geliyor! 15 Temmuz'da İstanbul Modern'de başlayacak sergi, 10 Ekim'e kadar devam edecek. Ünlü modacının ilk koleksiyonundan günümüze kadar hazırladığı koleksiyonlardan parçalar olduğu gibi sanat ve film projeleri de bulunacak.
Kendi deyimiyle Hussein Chalayan'ın dünyası'nı anlatan bir sergi bu! Hussein Chalayan'ın farklı şeylerden ilham almasını ve ortaya her zaman sıradışı şeyler çıkarmasını seviyorum. Sergiyi de dört gözle bekliyorum :)
Moda sektörüne olan ilgi arttıkça bu alandaki eğitimler ve okullar da giderek artıyor. İlgilenenler için önümüzdeki günler oldukça yoğun! 3 ayrı okulun tanıtım günleri ve hatta mülakat tarihleri belli.
Kısa zaman önce İstanbul'da açılan ünlü Fransız moda okulu Esmod, yeni binasına taşındı, tanıtım günleri için sizi bekliyor. İlki 24 Haziran saat 10:00-12:00 arasında. Mülakatlarla ilgili detaylı bilgi aşağıda,
Bilgi Üniversitesi de Ekim ayında ilk defa açacağı Moda Yönetimi programı'na hazırlanıyor. 24 Haziran'da saat 18:30'da Santral Kampüsü E3-101'de tanıtım toplantısı var. Eğitim kadrosundaki isimler dikkat çekici! Programla ilgili daha detaylı bilgi web sayfasında.
Benim de halen öğrencisi olduğım İstanbul Moda Akademisi 26 Haziran Cumartesi günü London College of Fashion işbirliği ile yaptığı Moda Tasarımı ve Teknolojisi ve Moda Portfolyosu Hazırlama programlarını tanıtıyor. Saat 11:00 - 14:00 arasında. Web sayfası için tıklayın
Sonunda Sex and the City 2'yi izleyebildim! Gidebilene kadar filmle ilgili hiçbir yorumu özellikle okumadım, dinlemedim. Hepsinden kaçtım ve işte sonunda benim yorumlarım,
Sex and the City dizisinin her bölümünü çok severek izleyen, ilk filme bayılan biri olarak bunu maalesef o kadar sevdiğimi söyleyemeyeceğim...
Her şeyden önce bence filmde olan olaylar, hikaye gayet basit kalmış. Dizide olduğu gibi, kızların arasında yapılan ve insanı düşündüren sohbetlerden eser yoktu. Ayrıca karakterlerin bir çoğu zayıflatılmıştı. Film, Sex and The City'nin karakterleri ve olayları üzerine değil, tamamen gösteriş, şaşaa, güzellik üzerine kurulmuştu. Filmdeki güzellikleri izlemek kesinlikle çok keyifli ama bunları güzel bir hikayeyle izlemek daha da keyifli olurdu eminim.
Kıyafetlerin hakkını verelim, çoğu birbirinden güzeldi ama en beğendiğim Miranda'nın Stanford ve Anthony'nin düğününde giydiği siyah elbise oldu. Zaten film boyunca dörtlüden en beğendiğim de yine Miranda oldu! İlk filmde de çok başarılıydı ama bunda, hem kıyafetleri hem güzelliğiyle kesinlikle tavan yapmıştı. Samantha'nın da hakkını yiyemem, o da çok seksi ve hoştu. Carrie ve Charlotte'u ise çirkinleşmiş buldum.
Abu Dhabi'de çekilen kısımlar başta iyi hoştu ama son kısımlarda çok gereksiz konuları gereksiz şekilde işlemeleri inanılmaz sıkıcıydı. Sanki Sex and The City değil de başka bir film izliyor gibiydim. O kısımlarda SATC ruhunu kesinlikle kaybettiklerini düşünüyorum. Carrie'nin 2 saat peçeli kadının nasıl patates kızartması yediğini izlemesi, Samantha'nın spice market'ta çantasının saçılması üzerine olanlar bence oldukça anlamsızdı...
Peki tamam yeter bu kadar eleştiri, son olarak en çok güldüğüm iki sahneden bahsetmek istiyorum. Birincisi kızların yaptığı karooke sonunda Samantha'nın Danimarka'lı yakışıklıya (ama ne yakışıklı :) "I am a womaaan, I sit at that tablee" diye şarkı söylemesi :)) İkincisi de Charlotte'un Miranda'ya dadıyla Henry'nin birlikte olma endişesinden bahsederken dadıyı kaybetmekten korktugunu utanarak anlatmasıydı :)
Daha önce hazırladığım, tatile çıkarken unutulmaması gerekenler yazısının pek beğenilmesi ve yazın gelişi üzerine plaj çantalarını da gündeme almaya karar verdim! İşte size tatil hazırlığında yardımı olacak bir liste daha. Kış geldiğinde de kayak tatilinde gerekenlerle devam edebiliriz sanırım :)
Alaçatı Pazarı'nı bilenleriniz vardır. Ben de duymuştum ama bu sefer ilk defa gittim. Cumartesi günleri kuruluyor, hem meyve sebze pazarı hem de alabildiğine ihraç fazlası kıyafet satan yer var. Pazarın bir tarafından girince meyve sebze tezgahları sizi yıldırmasın, sıcağa aldırmayın, sonuna kadar ilerleyin. orada sizi bekleyen bir t-shirt veya elbise mutlaka var :)
H&M, Zara, Bershka ve daha bir sürü markanın ürünlerine rastlamak mümkün. T-shirler 5-10 TL civarında, elbiseler 20-30, güzelleri 40-45'e kadar çıkıyor. İnsan pazarda olunca 40-45 fazla geliyor tabi :) Yine de erkenden uğrayıp hızlıca bir tur atın ama güzelim denize gitmek için de geç kalmayın derim :)
Alaçatı'ya gidince en büyük zevkim o güzelim sokakta yavaş yavaş dolaşmak, birbirinden güzel butiklere tek tek bakmak ve yeni şeyler keşfetmek! Bu sefer keşiflerime bir yenisi daha eklendi. Ranello isimli ayakkabı markası!
Tabelasında 'Beautiful Yes, Expensive No' sloganını görünce ister istemez kendimi içerde buldum :) Ranello'nun İzmir'de yıllardır mağazaları varmış, bu sene Alaçatı'ya da açmışlar. Farklı markalar da satıyorlar ama Ranello markalı kendi tasarım ve üretimini yaptıkları markaları da var. Çok fazla sayıda model olmasa da olanların bir çoğu güzel, üstelik fiyatlar da gerçekten uygun :)
Ben, bu açık cloglara karşı koyamadım! Üstelik çok rahatlar, Alaçatı sokaklarında bile rahatça yürüdüm desem sanırım açıkça ifade etmiş olurum :)) Yolunuz düşerse uğramanızı tavsiye ederim, İzmir'deki mağazaları Konak Pier AVM, Mavişehir EGS Park ve Alsancak'ta.
Dün akşam eşim ve arkadaşlarımızla gittiğimiz 3 günlük Çeşme Alaçatı tatilinden döndük. Çok çok çok güzel bir 3 gün geçirdik. Denize girdik, yüzdük, yedik, içtik, sohbet ettik, dinlendik! Bir tatilden daha ne bekleyebilir insan... Ha bir de alışveriş olabilir, o konuda da pek eksik kalmadım :)
Çeşme'yi neden bu kadar sevdiğimi bir kez daha anladım. Denizin güzelliği, hiç bunaltmayan havası ve rüzgarı, Alaçatı'nın insanı bir anda saran sıcacık atmosferi, yemekler, otlar, mezeler..... Ama aynı zamanda da gördüm ki çok doğru bir zamanda gitmişiz! Sezonun açıldığı ilk haftasonu olmasına rağmen oldukça doluydu, yaz ortasında çekilmez hale gelebilir gibi geldi... Çeşme ve Alaçatı'nın her sene daha da kalabalıklaşması, İstanbullaşması beni üzüyor...
Tatillerden sonra fotoğraflardan slayt şov hazırlamam gelenek haline gelmişti ama picasa'da bir sorun olduğu için bu sefer sevdiğim fotoğrafları ekliyorum... Daha sonra Alaçatı'dan birkaç keşif yazısı daha gelecek ;)
Bu haftasonu yapılacak bir sürü şeyden bahsettim, hepsine katılacağım gibi anlattım ama ben bu akşam eşim ve arkadaşlarımla 3 günlüğüne Çeşme'ye kaçıyorum! Tatil yapmayı en sevdiğimiz yer, korkunç kalabalığa teslim olmadan sezonu açalım istedik :) Umarım gerçekten kalabalıklaşmamıştır ve hava güzel olur!
Bu arada siz Aslı Filinta Sample Sale'e gitmeyin, Bebek Şenliği'ne uğramayın bile, Sex and The City'i ise sakın izlemeyin, aklım kalır :)
Yıllardır pantolonların modelleri değişti, boyları uzadı, kısaldı, paçalar daraldı, bollaştı! Desenine uzun zamandır karışan olmamıştı. (En son lisede kareli pantolon giydiğimi hatırlıyorum :) Ama şimdi işler değişti! Artık pantolonlar da desenli!
Balenciaga, DKNY, Dries Van Noten, Etro ve daha birçok koleksiyonda örneklerini gördük.... Çiçekli, grafik desenli, çizgili, resimli... Pantolon da desenin sınırı yok artık! Elbiseler, etekler, bluzlar desenli oluyor da pantolonların neyi eksik değil mi?
Hepsi çok güzel görünüyor ama biz nasıl giyeceğiz diyorsanız, cevaplar yazının devamında! :)
DKNY
Balenciaga
Etro
Dries Van Noten
Öncelikle üzülerek söylemek zorundayım, desenli pantolonlar doğal olarak dikkati alt tarafa çekiyor! Bu da bizim gibi bir milletin kadınları için süper bir haber sayılmaz biliyorum :) Bu noktada yardıma tabii ki can yoldaşımız topuklu ayakkabılar yetişiyor! Zaten bence desenli pantolonlar Sasha Pivovarora gibi bir vücudunuz yoksa düz ayakkabılarla giyilmemeli!
Üstüne giymek için iki seçeneğimiz var, düz renkler veya yine desenliler!
Eğer düz renkle kombin yapacaksanız bence pantolonun deseninin içinden bir renk bluzla kombinlemek yerine desenin içinde bulunmayan ama bu renklerle uyumlu bir renkle kombinlemek daha güzel oluyor.
Desenli bir üst olsun derseniz benim favorim çizgili! Desenlilerle çizgililer birbirine çok yakışıyor.
Buyrun size ilham verecek bazı sokak modası ve celebrity örnekleri,